AE2013 Mansiyon Ödülü: Atagen - Yazar: ukant

Bu sene geçen seneye nazaran katılım olarak cömert davranan yazarlara karşı biz de cömert davranmayı seçtik ve ödüllerin sayısını arttırdık. (Cömert derken aklınıza hemen para gelmesin kitap veriyoruz.) Toplumsal duyarlılığı ve ülkesindeki olaylara gösterdiği hassasiyetten dolayı ukant'ın yazdığı Atagen adlı öyküyü AE2013 Bilimkurgu Kısa Öykü Yarışması Mansiyon ödülüne layık gördük. Gönül ister ki parada da ağır ödüller verelim ama hepimiz öğrenciyiz. Öyküne en uygun kitap olarak Duran UFO'yu seçtik. Umarım armağanını beğenirsin. Yazarlık hayatında başarılar diliyoruz.

 

Duran UFO nedir diye soranlar da aşağıdaki videoyu izleyebilir.

https://vimeo.com/68699623

İzlediyseniz şimdi de öykümüzü okuyalım.

AE Rektörlüğü İftaharla Sunar


 

Atagen


Yıl 2064 Ankara Yenimahalle civarında bir ev,

Yaşlı bir adam sıkıca tuttuğu elindeki bastonunun oyma süslemeli kartal başı üzerinde parmaklarını gezdirirken, bir yandan da pencereden sık ağaçların kapladığı geniş orman manzarasını izliyordu. Tam dalmak üzereyken yerde oturan çocuğun sesiyle kendine geldi.

“Dede… Neden Gezi Parkını kurtaramadınız? ”

Bakışlarını çocuğa yönelten yaşlı adam, çocuğun elinde tuttuğu, yığınlar üzerinde tek yumruğunu havaya kaldırmış, hemen üzerinde ay yıldızlı bayrağın görüntüsü, arkasında kalabalık ve karanlıklar içinde ki etkileyici güzel kadının resminin olduğu “GEZİ” adlı kitabı görünce eski günleri hatırlayarak hafif bir tebessüm etti.

“Gülmekten evlat… Gülmekten” dedi. Şaşkın bir şekilde dedesinin suratına bakan çocuk, bir açıklama beklercesine dedesine yeni bir soru iletti.

“Güleceğinize, biraz ciddi olsaydınız ya… Sizin de bir Atagen’niniz yok muydu?” bu sözü söylerken, çocuğun yüzünde takındığı yaşından büyük ciddi ifadeyi gören adam “Gel bakalım.” diyerek onu kucağına aldı.

“Demek hikayenin kitaplar da yazmayan geri kalanını merak ediyorsun. Anlatayım da dinle o zaman.”

Gezi eylemleri sırasında birçok insan yaralandı ve ölenler oldu. Eyleme destek veren kişi, şirket ve kuruluşlar hakkında tutuklamalar, soruşturmalar… gibi baskı ve şiddete dayalı yollarla halk susturulmaya çalışıldı. Bunların hepsi kitaplardan okuduğun kadarıyla bildiğin şeyler fakat gezi parkı direnişinden bugüne gelene kadar daha bilmediğin pek çok şey yaşandı.

Park forumlarıyla dayanışmayı sürdüren halk yerel seçimlerde hükümete ilk darbeyi vurmak istiyordu. Her yörede ortak adaylara oy verme konusunda birleştiler. Seçim yaklaşırken yapılan kamuoyu anket sonuçlarına bakıldığında birkaç şirketin yaptığı anketler dışında halkın desteklediği adayların öne çıktığı görülüyordu. Fakat seçim sonuçları açıklandığında hükümet kanadına ait parti, oylarını daha da artırarak, seçimden galip çıkmıştı. Başbakan  “Gördünüz işte milli iradeye saygı dedik ve haklı çıktık. Ama olsun onlarda bizim vatandaşımız. Biz onları da hoşgörüyle karşılıyoruz…” şeklinde tüm televizyonlardan canlı yayınlanan o meşhur balkon konuşmalarına bir yenisini daha eklemişti.

Seçimlerin bu şekilde sonuçlanması birçok çevre tarafından ilginç bulunsa da, bu sefer beklenildiği gibi halk sokağa dökülmemişti. Hükümette bu sessizliğe bir anlam veremedi fakat tekrar gücü ellerine geçirdikleri için bu durumu pek de önemsemediler ve kaldıkları yerden yollarına devam ettiler. Onların bu zafer sarhoşluğu ileride olacakları görmelerine engel olmuştu.

Gezi eylemleri sırasında RedHack adı verilen bir grup siber saldırılarıyla halk direnişine destek vererek adından sıkça söz ettirmişti. Uzun zamandır bu gruba ait ne sosyal medyada ne de diğer basın ve görsel medya kuruluşları arasında haberlere rastlanmıyordu. Yaptıklarıyla birçok kimsede hayranlık uyandıran RedHack’in bu uzun sessizliği merak konusu olmuştu. Bu sessizliğin nedeni seçimlerden kısa süre sonra anlaşılacaktı ama bundan sadece belli bir kesimin haberi olacaktı.

O gece tüm çapulcuların e-posta adresine nerden geldiği belli olmayan bir e-posta düşmüştü. E-postanın içerisinde kısa bir animasyon vardı. Animasyonda karanlıkta birkaç kere çat…çat… sesleri duyuluyordu. Kapüşonlu kızıl maskeli bir adamın yüzü bir görünüp bir yok oluyordu. Biraz sonra adamın elinde bir kibrit yanıyor ve maskeli yüzü kibritin ışığıyla tamamen aydınlanıyordu. Adam elinde yanan kibriti animasyonu izleyen kişilere doğru al dercesine uzatıyordu. Daha sonra en altta beliren “Kısa çöp, uzun çöpten hakkını alana dek…” yazısıyla animasyon sona eriyordu.

Bu olayın esrarı aradan birkaç gün geçtikten sonra meydana çıkmıştı. E-postayı alan kişiler bilgisayarlarını açtıklarında hiç bilmedikleri bir işletim sisteminin görüntüsüyle karşı karşıya kaldılar. Görünürdeki işletim sistemi, o alışkın oldukları eski sisteme benzese de o değildi. Koyu kırmızı, siyah ve beyaz renklerden oluşan bir masa üstü görüntüsü mevcuttu. Ekranın sol altında orak-çekiç sembolü taşıyan bir düğme dışında hiçbir şey görünmüyordu. İnsanlar bu düğmeye tıkladıklarında “Ulusal Meclis toplanıyor, saat 21:00 i bekleyin…” şeklinde bir ekran uyarısıyla karşılaşıyorlardı.

O gün herkes olacakları öğrenmek için merakla saat 21:00 i beklemeye başladı. Tam o saatte tıkladıkları düğmeye ait uyarı yazısı yok olarak bir program çalışmaya başladı. Açılan pencerenin sol tarafında aşağıya doğru listelenmiş farklı isimler çoğalarak belirmeye başlıyordu. Pencerenin ortasında RedHack’in görünen yüzü olan kızıl maskeli kapüşonlu adamların resimleri yer alıyordu. Pencerenin sağ tarafında ise programı kullanmaya yarayan bazı fonksiyon tuşları mevcuttu.

Milyonlarca insan sisteme bağladığında daha önce RedHack’in sesi olarak televizyon ve sosyal medya ortamlarında ki videolarından izleyerek tanıdığımız, mekanik ve karıştırılmış ses konuşmaya başladı. Ses, kullanıcıların bilgisayarlarına yüklenmiş olan işletim sistemi ve programın RedHack tarafından aylardır süren bir uğraş sonucu programlandığını bildirdi. Bu sistemin amacı direnişçilerin teknik takibe yakalanmadan rahatça birbirleriyle haberleşmelerini sağlamaktı. Emniyet ve MİT’in eylemlere katılan vatandaşları fişlemeleri sonucu veritabanlarında oluşturdukları listeye RedHack’in ulaşması kolay olmuştu. Bu sayede tüm çapulculara e-posta göndererek zararsız bir virüs ile kullanıcıların işletim sistemleri yenilenmiş oldu.

Program sesli ve görüntülü olarak katılımcıların sırayla konuşmalarına imkan veriyordu. Bir nevi parlarda oluşturulan forumların teknolojik bir benzeriydi de denilebilir. Ayrıca sistem üzerinden kullanıcıların gerekli kaynak ve dokümanları birbirleri arasında paylaşma ve depolama imkanı da vardı. RedHack’in önderlik ettiği bu ilk oturumda, geçen seçimlerin neden beklenilenin aksine bir sonuçla bittiği açıklandı. Bilgisayar sistemiyle hesaplanan oylamalar anlık verilerle ana bilgisayara yüklenerek sonuçların analiz edildiği söylense de işin aslı gerçekte öyle değildi. YSK kapalı bir sistem üzerinde daha önce kamuoyuna yansımış hükümet yanlısı seçim anketlerine ait benzer bir sonucu gerçek sonuçlarmış gibi ortaya koyarak sonuçlara ilk elden müdahale ediyordu. Sistem kapalı olduğu için dışarıdan RedHack gibi usta bir hacker grubunun dahi sonuçlara müdahale etmesi mümkün değildi. YSK kadrolarına yerleştirilen hükümet yanlısı kişilerce ayarlanan bu senaryo sayesinde dışarıya olumsuz hiçbir bilgi de sızmıyordu. Daha önce yapılan kamuoyu anketlerinden birkaçına benzer sonuçlar çıktığı için kimse bu durumu yadırgamıyordu. İşin aslında bu benzer sonuçları analiz eden araştırma şirketleri de bu tezgahın bir parçasıydı.

Yapılan bu ilk oturumda seçimlerden önce parklarda oluşturan forumların kaldırılarak, yerlerine ülkenin her bir tarafından vatandaşların bu program yardımıyla kolayca bir araya gelerek fikir ve görüşlerini daha hızlı şekilde ve güvende paylaşabilecekleri sanal ulusal meclisin kurulmasının ilk adımı atılmış oluyordu.

Artık halk meydanlardan çekilmişti ve dışarıdan bakıldığında ortalığı garip bir sessizlik ele geçirmiş görünüyordu. Seçimlerden galip çıkan hükümet bu sessizliği bir boyun eğme gibi düşünerek düzeni ve sistemi değiştirme çabalarına daha da hız verdi. Öncelikle uzun süredir uğraştıkları yeni anayasa tasarısını gündeme aldılar. TBMM hızlı şekilde oturumlar yaparak anayasa maddelerinin eksik kalan kısımlarını görüşüyordu. Hükümete ait çoğunluğu oluşturan milletvekillerinin oyları sayesinde Anayasa değişikliği kabul edildi ve böylece 2015 Anayasası devreye girdi. Bu anayasa ile kabine sisteminden vazgeçilerek başkanlık sistemine geçilmiş oluyordu. Tahmin edilebileceği gibi bir önceki dönemin Başbakanı, yapılan ilk seçimlerde yüksek bir oy oranı alarak Başkan seçilmişti. Bu arada oluşturdukları yeni sivil anayasada da sürekli değişiklikler yapıyorlardı. Ülke yönetimi teokratik bir hal almıştı. Başkanın ağzından çıkan tek bir kelime emir sayılır hale gelmişti. Gezi parkı yıkıldı. Ama tuhaftır, topçu kışlası yapılmadı. Yerine dev bir saray inşa edildi. Başkan, Taksim Sarayı adı verilen bu yerden ülkeyi yönetmeye başladı. Yıl 2023’ü gösteriyordu. Planlanan hedefe ulaşılmıştı. Aradan 4 yıl geçtikten sonra Başkan amansız bir hastalığa yakalanarak vefat etti. Yerine ise sözde seçimle oğlu seçilerek Başkanlığı devraldı.

Sanal ulusal meclis toplantıları da devam etmekteydi. Sanal ulusal mecliste toplumun her görüşünden insan yer alıyordu. Bu tam demokratik yapının oluşmasını sağlıyordu. En başından beri gezi direnişçileri hiçbir kişi, parti ve zümrenin altında birleşmemişti. Mevcut siyasi partilerin onları yönlendirmeye çalışmasına hep bir ağızdan karşı çıkmışlardı. Sürekli vurguladıkları bunun bir halk direnişi olduğuydu. Ama yine de içten içe onları başkalıklarına rağmen tek çatı altında tutacak bir gücün varlığına ihtiyaç duyuyorlardı. Bu seslerine gezi direnişlerinde yaralanan halka ettikleri Hipokrat yemini doğrultusunda hiçbir koşul belirtmeksizin sağlık müdahalesinde bulunarak, yardımcı olan buna rağmen tutuklama, gözaltı ve soruşturmalara maruz kalan tıp öğrenci, doktor ve hemşirelerinin oluşturduğu bir grup yanıt verdi.

İçlerinden biri söz alarak “Arkadaşlar, biliyorsunuz atamız yıllar önce hasta bir şekilde ölüm döşeğinde yatarken bile yabancı doktor tedavisi önerilerini kabul etmemiş beni Türk doktorlarının güvenilir kollarına bırakın demiştir. Atamızın Gençliğe Hitabesinden aldığımız emirle çıktığımız bu yolda biz de sağlık çalışanları olarak üstümüze düşen vazifeyi en iyi şekilde yapmak istiyoruz. İbn-i Sina’dan beri gelen Türk doktorlarının başarısı hala tüm dünyaya örnek olacak şekilde devam etmektedir. Ölümünden önce ona biz baktık, öldükten sonra da Atamızı hayata biz döndüreceğiz. ”

Bu söz katılımcılar arasında şaşkınlık yaratmıştı. Böyle bir şeyin mümkün olmasının olası dahi olmayacağı düşünülüyordu. Fakat konuşan genetik alanında isim yapmış bu tıp doktorunun açıklamalarını sürdürmesi sayesinde, söyleneni gerçekleştirmenin zor olsa da, o kadar da deli saçması bir düşünce olmadığı düşünülmeye başlandı. Tıp dünyasında uzun süredir canlı geninin kopyalanması üzerine çalışmalar sürüyordu. Daha önce çeşitli hayvan türlerinin kopyalandığını görsek de insanlar üzerinde bu denemelerinin yapılmasının doğuracağı sonuçların tam olarak neler olacağı bilinmediğinden yasaklanmıştı.  Konuşan tıp doktoru kuracakları gizli bir laboratuar ve bu işe gönüllü olacak doktorlarla birlikte, embriyonun oluşmasından önce DNA kodlarını değiştirebilecekleri yapay sperm ve yumurta üzerinde çalışmalarını sürdüreceklerini söyledi. Eğer başarılı olurlarsa Atamızın DNA kodlarına sahip onun kadar zeki ve ileri görüşlü bir insanın doğuşuna tanıklık edebileceklerdi. Bunun için Atatürk’ün DNA örneğine ihtiyaçları vardı. Fakat Atatürk’ün Anıtkabirde bulunan mezarına girilerek bu DNA örneğinin nasıl alınacağı meçhuldu.

Bu sırada söz alan bir emekli paşa devreye girdi. Görevli olduğu dönemde yetiştirilen özel bir birliğin varlığından söz etti. 7 kişiden oluşan birlik zor şartlar altında görev yapmak üzere kimsesiz kalmış bazı şehit ailesi çocukları arasından seçilerek yetiştirilmişti. İşin ilginç tarafı ise bu ekibin çok az kişinin bildiği bir başka özelliği daha vardı. Paşanın ilk defa burada açıklayacağı bu bilgiyi herkes pür dikkat olmuş dinliyordu. Bir ara haberlerde Ankara’daki Gülhane Askeri Tıp Akademisi hastanesinde askerler üzerinde tıbbi deneyler uygulandığı haberi çıkmıştı. Bu haber o zaman yalanlanmıştı ama paşanın anlattığı şeyler bu olayın aksini iddia ediyordu. GATA’nın terör olaylarında yaralanan ve sakat kalan gazilerin tedavileriyle ilgili çalışmaları vardı. Yıllar süren çalışmalar sonucu, çeşitli uzuvları kopan ya da kör olan gaziler için protezden de öte biyonik organlar üretmeyi başarmışlardı. Nano teknolojinin gelişmesi üzerine bu biyonik organlarda daha da ileri sonuçlar elde etmişlerdi. Göz merceğine yerleştirdikleri bir lens sayesinde daha iyi görüş olanağı sağlayabiliyorlardı. Asker herhangi bir dürbün kullanmadan gözündeki mercek sayesinde nişan alarak çok uzaktaki bir hedefi rahatlıkla vurabiliyordu. Üstelik bu mercek karanlıkta onlara gece görüş olanağı sunarak, gündüz gibi rahat hareket etmelerini sağlıyordu. Kopan uzuvlar üzerinde yaptıkları çalışmalar sonucunda sağlam bir insanın dahi kas yapısını bozmadan vücuduna ekledikleri parçalar sayesinde kas gücünün % 41 artırabilen bir biyonik sistem geliştirmişlerdi. Geliştirilen biyonik parçalar testler sonucunda başarıya ulaşınca ilk olarak 7 kişilik bu özel birliğe uygulanmıştı. Onlara sayılarından dolayı YEDİLER ismi takılmıştı. Bu şekilde oluşturulacak güçlü bir ordunun ilk adımları atılmış oluyordu. Fakat Başkana bağlı yeni poliçeri ordusunun kurulmasıyla mevcut ordu dağıtılmıştı. Bu askerler de Türkiye’nin farklı yerlerine yerleşerek kimseden habersiz normal hayatlarını sürdürmeye başlamışlardı. Paşa Yedileri tekrar bir araya getirerek Atamızın DNA’sının örneğinine başarılı bir şekilde ulaşabileceğini söyleyerek sözlerine son verdi.

RedHack üyesi söz alarak konuşmaya başladı. Böyle bir ekibin tereyağından kıl çeker gibi bu görevi başaracağını düşünüyoruz ama bildiğimiz kadarıyla Anıtkabir kameralı sistemlerle üst düzey güvenlik önlemleri ile korunuyor. Biz de güvenlik sistemlerini devre dışı bırakma konusunda Yedilere yardımcı olabiliriz.

Paşa bahsettiği bu özel birliğin elamanlarına zor da olsa birkaç ay sonra ulaşmayı başarmıştı. Ancak sivil hayat onları biraz yıpratmış görünüyordu. Sıkı bir kamp onları tekrar eski güçlerine döndürebilirdi. Bu arada RedHack Anıtkabir sistemlerine sızmanın planlarını yapıyordu. Doktorlar ise DNA üzerindeki çalışmalarına azimle devam ediyorlardı.  Şimdilik hayvanlar üzerinde deneyler yapmaya devam etseler de aldıkları sonuçlar gelecek için onlara ümit veriyordu. Bu arada mühendisler de boş durmamıştı. Elektrik&Elektronik, bilgisayar ve makine mühendislerinden oluşan karma bir ekip Yediler için görevlerinde kullanmak üzere özel araçlar geliştirdiler.

Uzun süren hazırlıkların sonunda Yediler Anıtkabire girerek diğerlerinin de yardımıyla kimseye belli etmeden Atatürk’ün DNA örneğine ulaşmayı başardılar. Geriye sadece genetik çalışmalarını sürdüren tıp doktorlarının uyguladıkları testlerde başarılı olması kalıyordu.

Genetik çalışmalar 2019 yılının sonbahar aylarında sonuç verdi. taşıyıcı anne olarak seçilen bir kadının rahmine yerleştirilen uygun DNA ya sahip yumurta ve spermin birleşmesi sonucu döllenme sağlandı. 2020 de doğan çocuğa Atagen adı verildi. Görünüş olarak tıpatıp Atatürk’e benzemese de zeka ve karakter olarak onun özelliklerini andırıyordu. Atagen gelişimine ve karakterine katkı sağlayacak eğitimlerle özel olarak yetiştirildi.

Atagen 19 yaşına bastığında Türkiye’nin de içinde yer aldığı Dünya’nın ilk siber savaşı başlamıştı. Aslında bu savaş sınırlar üzerinden yapılmadığı için hiçbir ülkenin savaşın dışında kalması gibi bir durum da söz konusu değildi. Siber Dünya Savaşı eskiden yapılan Dünya savaşları gibi çok uzun süren bir savaş değildi. Yaklaşık 1 ay gibi bir zaman içerisinde sonlanmıştı. Taksim Sarayında dönemin 3. Veliaht Başkanı oturuyordu. Türkiye siber savaşın üçüncü haftasında yenik düşmek üzereydi. Hazinesinin büyük bir kısmını yabancı devletlerin kurduğu hacker ordularına kaptırmıştı. Başkan halktan toplanan vergiler de artırıma giderek hazine açığının kapatılmasını emretmişti. Vergi artırımına isyan eden halk ayaklandı. Bu durumda ülkenin iflası bile söz konusu olabilirdi. Köşeye sıkışan Başkan halk arasından seçilen bir heyet ile görüşmeyi kabul etti. Heyet Başkan’dan vergi artırımlarının acil durdurulmasını yoksa birkaç gün içinde halkın yoksulluktan kırılacağını bunun aynı zamanda ülke ekonomisinin de çöküşü olacağını vurguladı.

Çok eskiden vergiler maliye görevlileri tarafından toplanırdı. Bu hem geniş zamana yayılan bir işlem hem de vergi kaçaklarının önüne geçilmesinin zor olduğu bir sistemdi. O dönemde ise cep telefonlarına bile yüklenebilen kimlik tanıma sistemi sayesinde insanlar birçok işlemi olduğu yerden yapabiliyordu. Nakit para ve ya nüfus cüzdanı, ehliyet…  gibi farklı kimlik taşıma gereksinimleri kalmamıştı. Vergi toplama işlemleri de bu sisteme dahil olduğundan, vergiler insanların sanal hesabınızdan anında düşüyordu. Bazı caddelerde yürümek bile vergiye tabi olabiliyordu. Misal İstiklal Caddesinde yürüyen biri geliştirilmiş yer bulucular sayesinde tespit edilip anında sanal hesabından gerekli tutarın tahsil edilme işlemi gerçekleşiyordu. Bu yüzden ekonomi de kısa sürede büyük değişimler olduğunu görmek mümkündü.

İki taraftan da köşeye sıkışan Başkan ne yapacağını bilemedi. Siber orduları yetersiz ve büyük devletlerin siber orduları karşısında çaresiz kalıyordu.

“O zaman her şekilde iflas bayrağını çekmek zorundayız” dedi.

Heyet’in Başkana bir kurtuluş önerisi vardı. Devletin siber ordularının dışında halkın içinde becerileri küçümsenmeyecek kadar iyi olan birkaç hacker grubu vardı. Eğer bu hacker grupları devletin siber teknolojilerini kullanarak, siber orduyla birlikte savaşa katılırlarsa bu savaştan galip çıkma şansımız vardı. Yalnız hacker gruplarının bir şartı vardı. Devletin siber ordularına yardım ederek savaşı kazandıkları takdirde Başkanlık seçiminin yenilenmesiydi.

Başkan biraz düşündükten şu karara vardı. Bu şekilde zaten ülkenin iflası söz konusuydu fakat öteki türlü bir kurtulma payı vardı. Başkanlık seçimlerinin kontrolü ise kendinde olduğundan seçimlerin yenilenmesi durumunda da yine o seçilecekti. Denemekten hiçbir zarar gelmezdi. Ve bu şekilde teklifi kabul etti. Başkanın e-imzasıyla onaylanan sözleşme anında tüm vatandaşların e-posta adreslerine iletildi.

Devletin siber ordusu ve halkın içinden gelen hacker grupları bir hafta boyunca diğer devletlerin hacker ordularıyla savaştı. Siber savaşta Türkiye kendini toparlayarak savaşın bitimine az bir zaman kala tüm kayıplarını geri kazandı.

Başkan söz verdiği gibi birkaç gün içinde seçimleri yeniledi. Seçim sonuçları açıklandığında onun için şaşkınlık verici bir durum söz konusuydu. Seçimi Atagen adında yeni bir aday kazanmıştı.

Aynı zamanda iyi bir beyaz hacker olarak yetiştirilen Atagen de siber savaşta yer alan hacker gruplarıyla savaşa katılmıştı. Savaş esnasında devletin onlara açtığı siber sistemi kullanarak seçim sisteminde kullanılan hileyi devre dışı bırakmışlardı. Her şey çok hızlı geliştiği için kimse bu durumu fark etmemişti. 2039 yılında yapılan bu seçimler de başkan adayı olarak adil bir şekilde seçilmeyi başarmıştı. O zaman yıkılmasına engel olamadığımız gezi parkı da şu gördüğün Atatürk Ormanın içinde bir yerlerde büyüdü.

Yorumlar