Güneş Dil Teorisinden Ay Dil Teorisine Yolculuk

Güneş Dil Teorisi, Ömer Asım Aksoy döneminden sonra pırıltısını yitirmiş, teknoloji hep geriden takip etmiş, gâvur gogıl’ın, ekşisözlüğün, incisözlüğün bile Türkçe için daha kullanışlı ve yerel bir sözlük olduğu günümüzde, internette gezerken bakın TDK’nın sitesinde neye rastladım. Kaynakları “tarama resim” olduğundan, zengin kütüphanesindeki hiçbir sözcüğün arama motorlarıyla bulamayacağınız bir dökümana... Öncelikle teoriyi öğrenelim sonra da kendi yorumumuzu yapalım, son sözü de size bırakalım.


Güneş Dil Teorisinden...


Güneş Dil Teorisi Raporu


(Dolmabahçe, 31/8/1936)



Üçüncü Türk Dil Kurultayının “Güneş-Dil Teorisi ve dil karşılaştırmaları” komisyonu, gerek Kurultay umumî toplantılarında ve gerek komisyonda Türk ve ecnebi dil âlimlerinin yüksek tezlerini dinlemiş, komisyonda Türk ve ecnebi âlimlerinin münakaşa ve mütekabil (karşılıklı) izahlarını göz önünde tutmuş ve bunlara istinaden (buna bağlı olarak) şu neticeleri tespit etmiştir:

1.- "Güneş-Dil" teorisi, linguistik (dilbilim) aleminde esaslı bir devrim yapacak mahiyette tamamiyle orjinal (özgün), enterasan (evet enteresan) ve derin bir teoridir.

2.- Bu teori, yalnız lisaniyat meseleleriyle değil, aynı zamanda en geniş ve en çetin antropoloji, arkeoloji, istuvar (tarih), preistuvar (tarihöncesi) ve biyo-psikoloji meselelerinin halliyle de ilgilidir. (sanki bir bilim kurgu filmi başlıyor)

3.- Şimdiye kadar klasik lisaniyat ilmi, güneşin beşer dilinin menşei üzerindeki derin tesirlerini gereği gibi hesaba katmayı düşünmemiş ve bu mühim âlimi ihmal etmiştir. (Anadolu insanı olarak ezilenin hep yanındayız.)

4.- “Güneş-Dil” teorisinin tevsiki (belgelenmesi) hususunda Türk âlimlerinin mesaisi çok mühimdir. Bilhassa Türk ve İndo–Öropeen dil grupları arasında bu teoriyi ilmî metotlara uygun bol misallerle izah yolunda yapılmakta olan ve muayyen (belirli) kanunlara müncer olmak (sonuçlandırma) kabiliyeti gösteren etütlerin devamı temenni olunur. Aynı zamanda bu metoda göre Türk ve Hamito–Semitik dil gruplarının mukayesesi yolundaki çalışmalar da ileri götürülmelidir. Bu sayede bugünkü lenguistik yeni bir istikamet almış olacaktır.

Komisyonda bulunan bütün ecnebi alimler, Türkçenin derin ve esaslı surette tetkiki yapılmaksızın İndo – Öropeen ve Hamito–Semitik dillerin ve umumiyetle lisaniyatın tetkiki noksan kalacağında müttefiktirler.

5.- Komisyonda bulunan ecnebi alimleri arasında “Güneş-Dil” Teorisini tanıtmakta bulunan bir kısmı, pek çok noktalar üzerinde Türk arkadaşlarının görüşleriyle mutabakatlarını bildirmişlerdir. Diğer ecnebi alimlerin bu kadar az bir zamanda “Güneş-Dil” teorisinin tamamiyle tetkiki mümkün olamıyacağını dikkate alarak, memleketlerine avdetlerinden (dönüşlerinden) itibaren Türk Dil teorisi üzerindeki tetkiklerini esaslı bir surette derinleştireceklerini beyan etmişlerdir.

Aynı zamanda komisyonda bulunan bütün ecnebi alimler, “Güneş-Dil” teorisini mevzu ittihaz (kabul) ederek etütler neşredeceklerini vadederler ve Türkiye'nin yalnız dilcilik sahasında değil umumi kültür sahasında da yepyeni bir hızla mücehhez (donanmış) bulunduğunu ilim dünyasına tanıtmağı kendilerine bir borç saydıklarını bildirirler.

6.- Komisyonun Türk ve ecnebi azası gelecek Dördüncü Türk Dil Kurultayının toplanacağı zamana kadar “Güneş-Dil” teorisine ait tetkiklerini birbirlerine bildirmek suretiyle müşterek mesaide bulunacaklardır.

Komisyon, bu esasları tespit ettikten sonra, Kurultay umumi heyetini, Türk Dil Kurumunun sarfettiği ilmi mesaiden dolayı teşekkür etmesini ve bu mesainin devamı hususunda teşvikte bulunmasını teklifle müttefikan karar vermiştir.

Komisyon Üyeleri: Komisyonda 13‘ü yabancı toplam 32 üye bulunmakta hepsinin adını yazmaya üşendim bağlantısı yukarda isteyen tıklar, her şeyin hazırına alışmayın zaten 2006'da bunu internete koyduktan sonra kopyalayan yapıştırmış oh ne ala bi kaynak gösterin link verin di mi, bu konuyu ayrıca "etik" dersinde inceleyeceğiz, biz kaynak göstere göstere her yerimiz hiperlinklerle (bağlantılarla) doldu, telifi salla bu hassasiyeti bile göstermeyen var. Aynı güneş dil teorisindeki gibi "internete düşen her makale herkesindir kaynak göstermek zorunluğunda değildir" diyen herkesi teyzeme havale ediyorum. Merak ettiyseniz lütfen tıklayın. Tabi böyle gayri ciddi bir bilimsel makale olur mu derseniz de burası internet buradan çıkış yok diyebilirim.


EK: Vikipedi’den


"Güneş-Dil Teorisi, adından da anlaşılacağı gibi bir teoridir ve hangi şartlarda ortaya atıldığına (hatta coğrafi ve zamansal bağlamda) bakmak gereklidir. Günümüzden Güneş-Dil Teorisi’ne bakarsak, birtakım yanlış değerlendirmelere sapılabilir. Bu tür çalışmalar aslında Osmanlı döneminde başlamıştır. Mustafa Celalettin Paşa’nın, Samih Rifat’ın, TDK’nin kurucu başkanının da, böyle çalışmaları olmuştu.

Hermann Kvergitsch’in teorisinin ana fikri Türk dilinin dünyada esas bir dil olduğu ve dünya dillerindeki birçok kelimenin de Türkçeden türediği şeklindedir. Atatürk bu teoriyi okuduğu zaman "Tamam aradığımı buldum madem ki Türk dili dünyanın temel dillerinden birisidir, ki gerçek de budur. Dünya dillerindeki birçok kelime bu teoriye göre Türkçeden çıkmıştır. O halde bizim dilimizin içerisinde kullanılan ve yabancı asıllı olduğu iddia edilen kelimeleri atmamıza gerek var mı? Yok. Onlar da dilde kullanılsın." düşüncesine hasıl olmuştur. (Bakın buraya dikkat: faşizmden direkt hümanizme geçiş yapılmış, arakçılarımızın hepsi bu noktayı kaçırıyor.)

Dil, bir halkın sahip olduğu yaşam tarzını ve kültürünü tanımak için önemli bir etmendir. Güneş Dil Teorisi'nin tarih içerisinde oynadığı rol ve anlam Atatürk Devrimleri'nin ideolojik hattını anlamak açısından çok önemlidir. Türk Tarih Tezi'ni ve Güneş Dil Teorisi'ni basit bir milliyetçi hezeyan olarak değil Atatürk Devrimleri'nin yıktığı düzenle ve Avrupa merkezci tarih teorileriyle hesaplaşma çabaları olarak değerlendirmek gerekir. Böylelikle hem ümmetten millete geçilmek hem de Batı karşısında kendisini ezik hisseden mazlum bir millete özgüven aşılanmak istenmiş gibi görünüyor."


devadim.com'daki yorum: Güneş Dil Teorisi: Süreç


"Türkçenin diğer dillere kaynaklık ettiği düşüncesi 1932’deki Birinci Türk Dil Kurultayı’nda adı konmadan bazı bildirilerde ortaya atılmıştı. Dil devrimi başladığında, önce dildeki bütün yabancı sözcüklerin atılması gerektiği gibi bir düşünce hâkimdi. Dilin söz varlığına girmiş, anlamını herkesin bildiği ve kullandığı, ama kökenini bilmediği, günümüzde de kullandığımız pek çok sözcüğün atılması gerektiği dile getirilmiştir. (1936'da tam tersi bir yaklaşıma gidiliyor. İlginç değil mi?)

1935 yılına gelindiğinde, yine herkesin anlayamadığı bir dil ortaya çıktı. Zaten Osmanlı Türkçesinden şikayet şuydu: Yazılıp da konuşulamayan bir edebi Türkçe, bir de konuşulup yazılmayan halk dili vardı. Bunun birleştirilmesi gerekiyordu. Dil devriminde de amaç buydu zaten. Bunda da büyük ölçüde başarı sağlandı.

III. Türk Dil Kurultayı 24-31 Ağustos 1936 tarihleri arasında yapılmıştır. Yurtdışından gelen 13 dil bilgininin de katılımıyla gerçekleşen kurultayda, cemiyetin adı Türk Dil Kurumu olarak değiştirilmiştir. Bu kurultayda, çalışma esasları, diğer iki kurultaydakinden farklı olmuştur: Artık Güneş Dil Teorisi (özleştirmeye ret, yaşayan dile evet) üzerinde durulmaya başlanmış, yabancı kelimelere Türkçe karşılık aranmasına son verilerek yaşayan dil kabul edilmiştir."


Son Olarak, Ay Evrenkenti'nin Ay Dil Teorisi Yorumu Açıklaması:


Okulumuzdaki eğitim-öğretim dili HTML'dir. Her dil gibi HTML de yazıldığı gibi okunmaz. Hatta yazıldığı gibi görünmez bile, ayrıca en eski internet dilidir. Bu yazı da HTML ile yazıldı.

Gramer yani cümle yapısı olarak ise Türkçe'yi seçtik. Çünkü bu kültüre doğduk. Kültürel etkileşimler sonucu sözcük bombardımanı yaşıyoruz. İngilizce kurslarının ve İngilizce'nin "uluslararası defakto ortak dil" olması yüzünden sözcüklerimizi İngilizce etkisindeki internet jargonunandan arındıramıyoruz. Zaten arındırma niyetimiz de yok. Hepsi güneşin dilinden doğmadı mı? Eee? Yerleşik sözcüklerle boşuna güreşmeyi bırakıyoruz. Dolayısıyla otobüse oturgaçlı götürgeç demenin bir alemi yok. Zaten bunu TDK mı uydurmuş başka biri maytap geçmek için mi uydurmuş net değil, tartışmalı bir konu isteyen tıklar bakar.

Belirli kültüre sahip her dilin kendine özgü bir melodisi var: İtalyanca, Faransızca, Almanca, Japonca vb. dillerde kullanılan sesler kendi içinde bir ahenk bir duygu bir karakter bir ruh barındırıyor. Peki bu kadar dil içinde biz ne yapacağız? Bu saatten sonra Esperanto öğrenecek ve öğretecek değiliz heralde; ama uzaya açıldığımızda kolonilerde Esperanto'nun kullanılması hakkındaki önerimizi Birleşmiş Milletlere sunacağız. Şimdilik acelesi yok. Konuya dönelim.

Dilde öncelikli tek bir ilkemiz var: Anlaşmak! En hümanisti bu; eğer bunun dışındaki bir ilke "anlaşabilme ilkesi"nin önüne geçerse faşizim doğuyor. Faşizmin olduğu yerde anlaşmak mümkün değildir.

Şimdi bu ilkeyi irdeleyelim: Eğer daha iyi anlaşabileceksek, derdimizi karşımızdaki daha iyi anlayacaksa karşı tarafın sözlüğüne yakın sözcükleri tercih etmenin ne sakıncası olabilir. Tutarsızlık göstermediği sürece bir sorun yok. Ancak bu ilkeden sonra, estetik kaygılar devreye girmeli. Kulağa hoş gelen melodik sözleri insan doğası gereği zaten sever. Büyük ünlü uyumu, küçük ünlü uyumu, ulama bu melodik ahengi sağlamak için zamanla oluşmuş özellikler. Yoksa kimse kafasından kural oluşturmuyor, dil kuralları insanla birlikte evrimleşerek şekilleniyor.

Dil canlı bir olgudur: Doğar, gelişir, kullanıldıkça yaşar, etkileşime girer, evlenir çocukları olur ve kullanılmadığında ölür. Latince'nin torunları halen Avrupa'da konuşulmuyor mu?

Dolayısıyla Ay Evrenkenti'nde "Türkçe gramerli, HTML tabanlı melodik Ay Dili" kullanılır. (Daha iyi anlaşabileceğimiz daha estetik bir dil varsa söyleyin. Müzik dışında.) Yazarlarımız yazımda tutarlı olmaya özen gösterir ve yeni sözcük yaratmaktan çekinmez, eski sözcüklere kin beslemez, istilacı sözcüklerden haz etmez, yeni kavramlara açgözlülükle yaklaşır. Mümkün olduğunca fonetik telaffuz kullanır, gogıla gogıl, vaşingtona vaşington, tip tip bakana da ne bakıyon lan demekten çekinmez, kendisine hindi diyen milletlere kin tutmaz.

Bu kurultay bildirisinin bize gösterdiği ikinci bir şey ise (birincisi yerleşik sözcüklerin ayıklanmasından vaz geçilmesiydi) yerel dilin devlet kurumlarından her zaman daha çevik olduğudur. Bunu daha da ileri götürürsek derdimiz: dilin nereden geldiğinden çok şu an elimizdeki dille neler yapabileceğimiz, kendimizi ne kadar iyi ifade edebileceğimiz, karşımızdakiyle ne kadar sağlıklı iletişim kurabileceğimizdir. Dili yaşatan, kurum ve kurallardan bağımsız yerelliktir, kullanışlılıktır, estetiktir, sözcük bolluğu değil kavram bolluğudur.

Haydi, şimdi yazmaya...

Kaynaklar:

0. Yunus Emre (Türkçe de bir kilometre taşı)

1. TDK (N'apalım devletin desteklediği başka kurum yok)

2. Vikipedi (Tam olmasa da kısmen özgün ansiklopedi, referanslarımızın çoğunluğu onlardan.)

3. Dil Derneği (Konuyla ilgili TDK'da olmayan kaynak bunlarda var, ayrıntıya doymak için bakın.)

4. Ay Evrenkenti (Kendimizi karıştırmasak olmaz.)


Çekinme, yorumla, görüş bildir, aydınlat, dil çalışmalarımıza katkıda bulun:


Ayordusu Kalemlikuvvetler Komutalığı

Alevtarlası Kışlası - Aykız Durağı

(Arza Küsüp de Aya Göçenlerin Mekanı)
Dünya Uydusu Ay / Güneş Sis. / Samanyolu Gal.
Başak Süper Kümesi / Yerel Küme / EVREN